20 Temmuz 2014 Pazar

Bilemiyorum bilmiyorum. bilmiyorum

Biraz üşüdüm yüzüm ve parmak uçlarım
Cips yedim 2 paket tiksinmedim
Hala üşüdüm
Geçer de sanmıyodum
Geçmedi de ama. şaşırdım
Kızdım, geçti
Düşünmeyi bırakmak için uğraştım
Çaba sarfettim
Gittim
Çıkmam gereken saatin 1 saat öncesinde falan
Nereye olduğunu bilip bilmeden
Zaten hep aynı yerler
Yersiz zamanda telefonla konuştum
Bazılarını duydum
Beni iyileştir napmalıyım dedi
En son nefes alamıyorum dedi
Kapattım
Nefesimi tuttum
Biraz daha tuttum
Sonra bırakmak zorunda kaldım
Ağladım
Ağlarken güldüm
Yalan söyledim
Sözler verdim kendime
Kilo verdim
Ekmekle makarna yedim
Saat 7.41 di
Sonra 8.25
Zaman aralıklarında hep boşluğa baktım
Sıkıldım çok sıkıldım
Şarkılar dinledim
Bazen hep aynısını
Nefesimi tuttum
Tuttum
Kendi kendime kırıldım
Ama böyle olmaz
Ama böyle olmaz
Olmaz işte bak
Olmaz
Olmaz

Sonra 
Sustum
Sağ ol
Susmalıyım
İçimden o bi anda

Hatırladığım nakaratları tekrarlamalıyım
İstemsizce
Ama iyiki iyiki diyebileceğim
Sustum
Göz yummalıyım
Gözlerim hep kapalı

Susmalıyım
Oraya bakmalıyım
Görmediğim o yere

15 Temmuz 2014 Salı

Birhan Keskin




seni bir boşluğa attım 
gövdemi başka gövdeler bilmeyecek artık 
boşluk sesi ol.. 
hoşluk sesi ol.. 

sonra dönüp üz beni. 

yüzüm yüzünü terk edeli kıştı. 
yeni yeni kıştı. kollarım kendi 
bacaklarımı sarmıştı. fotoğrafta görünmeyen 
ışıklar vardı. sandalyenin ucuna oturmuştum. 
gözlerim bacaklarıma dolanan kollarıma, 
sonra bacaklarıma, sonra daha uzağa, salondan 
da uzağa, 
o yok yere bakıyordun. 

seni boşluğa attım 
gitmek üzereydim kalktım 
boşluk sesi ol.. 
hoşluk sesi ol.. 

gözlerimdeki ay ışığı 
gözlerinin körlüğü içindi. 



hadi benim umarsızım 
ben ölmek üzereyim 
yorgunluğum da öyle 
sabrımın son parçasını da yedim 
az önce. 

hadi benim suskunum 
geçtiğim yılları yaktım ardımda 
çocukluğumdan gelirken düştüğüm 
o keskin virajdan 
sürüklendiğim bu vakte dek 
sıkıca tuttuğum 
kırık dökük inançlarım bile 
ölmek üzere. 

hadi benim kırgınım 
kışın bana yaptıklarından, 
yazın beni öldüren yıldızlarından sonra 
yitirdiğim mevsimler değil, 
vaktim yok, 
baktığım yerleri yaktım 
içime ağladığım suları da içtim 
az önce. 



seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp 
sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp 
sanki benden bahsetmiyormuşum gibi 
hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi 
fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana 

yılları ve yolları, limanları ve fırtınayı 
ve aşkın belki hiç adı geçmeyen kuzeyini 
aşkın bu kuzeyden nasıl düşürüldüğünü, 
artık sonsuza dek yitirdiğimizi 
büyünün bitişini, 

hiç gerekmeyen yıllarda huzur, 
çok gereken yıllarda da fırtına 
nasıl yaşanır onu anlatacağım. 

seni bir yabancı gibi karşıma alıp 
bunun dayanıklı bir şey olmadığını 
sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın 
yapılan bir şey olmadığını, 
başlangıçta bir melek konduğunu 
sonunda bir kelebek öldüğünü, 
yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın 
bir korkular ve alışkanlıklar bütünü 
olduğunu, 
bütün bunları sana 
nasıl anlatacağım? 



kalbim 
ölü mevsimler gibisin 
bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi 
ama bitti mevsim, 
bir başka yolcu yok sana 
fark etmez gibisin. 

kalbim 
demir masanın küfü,örtünün yırtığı 
camın kırığı, patlayan freni hayatımın 
kalbim, anla, bitti mevsim 
bir başka yolcu yok sana.